Doğal Kaynakların Kullanımında Çevre Duyarlılığı
Arş. Gör. Abdullah TÜRKER
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı
Çevre sorunlarına insan merkezli yaklaşım büyük bir sorun oluşturuyor. Doğal kaynakların kullanımında çevresel faktörler baz alınarak çevreye gereken önemin verilmesi gerekiyor. Gereken önem verilmediğinde, kaçınılmaz kazaların bedeli ağır oluyor.
Çevre ve İnsan
Doğal kaynak denildiğinde çoğumuzun aklına sadece demir, bakır, bor gibi ekonomik değere sahip madenler ile petrol, kömür ve doğal gaz gibi enerji kaynakları gelir. Aslında toprak, su, hava, orman ve güneş de birer doğal kaynaktır. İlkçağlardan günümüze insan yaşamında doğal kaynakların önemi giderek artmıştır. İlk başlarda sadece su, orman ve taşlar kullanılırken ateşin bulunmasıyla çeşitli madenler işlenmeye başlamış ve yıllar geçtikçe kullanılan doğal kaynak ve yararlanma şekilleride çeşitlenmiştir. Elbette doğal kaynakların çıkarım ve kullanıma elverişli hale getirilme süreçlerinde çevre doğrudan etkilenmektedir. Özellikle ekonomik çıkarlar göz önünde bulundurularak insan dışında, çevrede bulunan canlı ve cansız öğeleri hiçe sayarak doğal kaynak çıkarımı ve kullanımı yapılırsa çevre de geri dönüşü olmayan zararlar ortaya çıkmasıda kaçınılmazdır. Çevre sorunlarının büyük bir bölümünün çevreye insan merkezli (antroposentrik) yaklaşılmasından kaynaklandığı aşikârdır.
Bu yaklaşımın özünde yeryüzündeki en değerli şeyin insan olduğu ve tüm canlıcansız çevre unsurlarının onun hizmetine sunulduğu düşüncesi yatar. Bu çevre yaklaşımı özellikle doğal kaynak kullanımında salt ekonomik faydayı düşünerek çevrenin hiçe sayılmasına dayanak oluşturur. Buna karşın 21. yüzyıl başlarından itibaren çevre merkezli (ecosentrik) yaklaşımla beraber insanın yaşadığı
çevrenin bir unsuru olduğu görüşü hâkim olmaya başlamıştır. Çevre etiği yaklaşımları arasında en üst basamağı oluşturan ecosentrik yaklaşımın özümsenmesi insanların tüm faaliyetlerinde olduğu gibi doğal kaynak kullanımında da egolarını ve salt çıkarcı düşünmelerini ortadan kaldıracaktır.
İşte bunu başardığımızda gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabiliriz.
Çevreye Verilen Zararlar Çevreye en az zarar verdiğini ya da hiç zarar vermediğini düşündüğümüz hidroelektrik santraller, rüzgâr türbinleri ve biyomass (organik ürünler ve artıklarından enerji üretilmesi) gibi doğal kaynaklardan enerji üretme işlemlerinde de çevre mutlaka etkilenir. Örneğin; çok temiz ve çevre dostu olarak bildiğimiz barajlar yaparak elektrik üretildiğinde hem baraj setti yapımı için birçok ağaç kesilip oldukça geniş bir bölge taş ve betonla doldurulmakta hem de akarsuyun ovalara taşıdığı alüvyonlar baraj içerisinde birikerek ovalar olumsuz etkilenmektedir. Alüvyonların barajda birikmesi ovalarda verimi düşürmenin yanı sıra baraj ömrünüde ortalama 6080 yıl ile sınırlamaktadır. 1970’te Mısır’da Nil Nehri üzerine Aswan Barajı inşa edildi. Sulama, elektrik üretimi, taşkın kontrolü ve tarımsal üretimi artırma gibi oldukça güzel amaçlarla kullanıma açılan ve açıldığında mühendislik harikası olarak nitelendirilen Aswan Barajı, belkide bu durumun en vahim örneğidir. Dünyanın en uzun nehrinin taşıdığı alüvyonların, bu baraj gölünde birikmesi sonucu Etiyopya platolarından gelen verimli alüvyonlar Nil vadisi ve deltasını besleyemediği için tarım alanlarında kimyasal gübre kullanma ihtiyacı artmıştır. Tarımsal verim ve rekoltenin düşmesi ile ülke gıda ihtiyacını karşılayamadığı için dışarıdan tarımsal ürün ithalatına başlamıştır.
Aynı zamanda önemli balık yiyecekleri de taşıyan alüvyonların Nil deltasından Akdeniz’e ulaşamaması Doğu Akdeniz kıyılarındaki balık üretimini düşürmüştür. Bu durum Nil deltasındaki verimli tarım topraklarında çoraklaşmaya ve morfolojik değişikliklere de sebep olmuştur. Bir diğer doğal kaynak olan ormanların kullanımında da ülkeler arasında büyük farklılık ve duyarlılıklar göze çarpar.